Hayat, bazen bir okyanus gibidir. Ne zaman kabaracağı, ne zaman durulacağı belli olmaz. Ama her dalganın bir kıyıya çarptığı, her yükselen suyun bir gün çekildiği kesindir.
“Sular yükselir, balıklar karıncaları yer. Sular çekilir, karıncalar balıkları yer.” Bu söz, belki birkaç satırdan ibaret görünür ama içinde devasa bir hayat gerçeğini taşır: Güç geçicidir. Üstünlük kalıcı değildir. Her devrin bir galibi, her galibin bir devri vardır.
Bugün gücün elinde olabilir. Zenginlik, makam, şöhret… Ne varsa sende olabilir. Ama unutma, su bir gün çekilecek. Ve o zaman, bugün küçümsediğin, görmezden geldiğin “karıncalar” yani ezilenler, susanlar, sabredenler ortaya çıkacak. Ve belki de senden daha fazla yaşam hakkı talep edecek.
Burada mesele intikam değil, adaletin döngüsüdür. Doğa gibi toplumlar da dengeye inanır. Uzun süre tek taraflı yaşanmaz hiçbir şey. Ne zulüm baki kalır, ne üstünlük.
Karınca ile balık arasında geçen bu metafor, aslında her bireyin yaşadığı iniş-çıkışlara da ayna tutar. Kendimizi hiç düşmeyecek sanırız bazen, hep böyle gidecek… Sanırız ki “sular hep yüksek kalacak.” Oysa her şafak bir karanlığın arkasından gelir, her zafer bir yıkımın izlerini taşır.
Bu yüzden, balıkken kibirlenme. Karıncayken yılma. Çünkü döngü devam eder. Su çekilir, su yükselir. Mühim olan; hangi dönemde olursan ol, vicdanını yitirmemektir. Çünkü sonunda geriye ne balık kalır ne karınca… Ama vicdan, iz bırakır.