Hayat dediğin bazen uzun, bazen kısa bir yolculuk. Ne zaman başlayacağını biliyoruz da, ne zaman biteceğinden hiç haberimiz olmuyor. Daha anne kucağında üç beş nefes alıp giden bebekler, yedi yaşında toprağa verilen çocuklar, on yedisinde hayatına veda eden fidanlar… Yetmişini, seksenini, hatta yüzünü gören dedeler, nineler… Hepsinin ortak bir yanı var aslında: Hepsi de bu dünyadan bir şeyler eksik ayrılıyor. Kimisi annesinin kokusuna doyamadan, kimisi gençlik hayallerini gerçekleştiremeden, kimisi de sevdiklerine veda edemeden…
Bu dünyadan göçtüğümüzde ne makamımızın bir anlamı kalıyor, ne mevkimizin. Ne o çok kazandığımız paralar, ne o lüks evler, ne o son model arabalar… Hiçbirini yanımızda götüremiyoruz. O zaman soruyorum size, bu hırs neden? Bu telaş, bu koşuşturma neden?
Özellikle gençlere bakıyorum da, çocukları olan bir baba, torunları olan bir dede olarak içim burkuluyor. Gözleri parıldıyor, hayalleri var, umutları var. Ama en çok da kolay para kazanma hırsları var. Bir an önce zengin olmak, kaba tabirle köşeyi dönmek istiyorlar. Emek, alın teri, helal para gibi kavramlardan fazlaca uzaklaşmış gibiler... Kolay para için yanlış yollara sapan gençler...
Ölümün zamanı yok diye başladığım yazımda, kalemim gençlere yöneldi yine! Madem öyle, olur da bu yazı kafası karışık bir genç kardeşime denk gelir diye bir kaç satır ile yüreğine dokunmak isterim. Yarım asırı aşan ömrümün bana verdiği yetkiye de dayanarak, bir ağabeyleri, bir amcaları olarak...
Sevgili kardeşlerim, elbette herkes güzel bir hayat ister. Rahat yaşamak, sevdiklerini rahat yaşatmak ister! Ama bunun yolu ne pahasına olursa olsun para kazanmak mıdır? Hangi para, huzurun, sağlığın, vicdan rahatlığının önüne geçebilir? Yaptığı yanlışlarla ömrü boyunca başını yastığa rahat koyamayan bir insan, o parayla ne yapacak ki?
Kolay para peşinde koşarken yaptığı hatalar yüzünden ömrünü dört duvar arasında geçirenleri de gördüm, gençliğinin baharında annesinin, babasının, sevdiklerinin gözyaşları arasında kara toprağa koyulanı da gördüm. Mezarı bilmem, ölünce göreceğiz. Ama dört duvar arasında yaşamak sandığınız gibi değil. Hele hele o dizilerde, filmlerde gördüğünüz gibi hiç değil.
Kolay para kazanma vaadi ile sizi yanlışa sürükleyecek herkesten uzak durun. Emeksiz kazanılan paranın bir kıymeti olmayacağı gibi, sizi beladan başka bir yere götürmeyecektir. Size kolay ve hızlı para kazanma vaadi veren herkes, dostunuz sansanız da sizin en büyük düşmanınızdır. Bu düşmanlar mutlaka ya sizi zehirler ya da sizin gibi başka masumları zehirlemenize sebep olur!
Unutmayın, ne kadar yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınız önemli. Geride ne bıraktığınız, kimlerin kalbine dokunduğunuz, nasıl bir iz bıraktığınız… Bunlar asıl önemli olan. Bir gün hepimiz bu yolculuğun sonuna geleceğiz. O gün geldiğinde, yanımızda götüreceğimiz tek şey, yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız olacak. Hele de ailelerinizi, sizin anne ve babanız olduklarına sakın pişman etmeyin. Hiç bir anne baba; karakol, adliye, cezaevi kapılarında kalmayı hak etmiyor! Morg kapılarını, mezarlık yollarını söylemiyorum bile!
Bu yüzden kıymetli kardeşlerim, acele etmeyin. Emek verin, sabredin, dürüst olun. Helal kazançla kazanılan bir lokmanın, haramla kazanılan bir servetten çok daha lezzetli olduğunu öğrendiğinizde geç olmasın. Hayat sadece para kazanmaktan ibaret değil. Sevin, sevilin, değer verin, iyilik yapın. Kötülerden ve kötülüklerden uzak durun. Alınt terinin kıymetini bilin.
Sevgiyle Kalın!