Modern dünya, sanal alem ile bize tarihin en büyük illüzyonunu sundu. Hiç olmadığımız kadar "bağlı", ama hiç olmadığımız kadar "kopuğuz". Bugün sosyal medya platformları, birer iletişim aracından ziyade, herkesin kendi hayatının yönetmeni, oyuncusu ve halkla ilişkiler uzmanı olduğu devasa birer sahneye dönüştü. Işıltılı filtrelerin arkasına gizlenmiş mutsuzluklar, kusursuz sofraların başında oturan yabancılar ve "beğeni" sayısıyla ölçülen sahte özgüvenler arasında nefes almaya çalışıyoruz.
Artık gerçekten mutlu olmak yetmiyor; mutlu olduğumuzu ispatlamak zorundayız. Bir yemeğin tadından önce fotoğrafının açısı, bir dostun sohbetinden önce o anın hikayesi (story) önem kazanmış durumda. Bizler, anı yaşamak yerine anı "pazarlamayı" seçtikçe, ruhumuzun derinliklerinde bir yerlerde o gerçek, saf ve filtresiz sevinçleri kaybettik.
Sanal mutluluklar, şekerli su gibidir, içtikçe susatır. Binlerce takipçinin, yüzlerce yorumun ortasında, telefon ekranı kapandığında odadaki o ağır sessizlikle baş başa kalan insan, aslında asrın en kalabalık yalnızlığını yaşıyor.
Gelelim o sanal "can ciğer" dostluklara... Bugünün ilişkileri maalesef birer ticaret anlaşmasına dönmüş durumda. Kimin kime ne faydası dokunacağı, kimin hangi kapıyı açacağı, kimin "network" listesinde üst sıralarda olduğu; karakterden, sadakatten ve samimiyetten daha mühim.
İnsanlar artık birbirlerinin dertlerine derman olmak için değil, kendi eksiklerini kapatmak veya egolarını beslemek için bir araya geliyor. Dostluk, bir omuzda ağlamak değil, bir vitrinde beraber boy göstermekten ibaret hale geldi.
Uyanma Vakti!
Bu sahte cennetten uyanmanın vakti geldi de geçiyor.
Kalabalıklar içindeki yalnızlığınızın sebebi, çevrenizdeki insanların çokluğu değil, kalbinizdeki samimiyetin azlığıdır.
Mutsuzluğunuzun sebebi, hayatınızın kötü olması değil, başkalarının "mükemmel" görünen yalanlarıyla kendi gerçeğinizi kıyaslamanızdır.
Sanal alkışlar karnınızı doyurmaz, ruhunuzu iyileştirmez. Sahici bir bakışın, çıkarsız bir selamın ve filtresiz bir kahkahanın yerini hiçbir algoritma dolduramaz.
İnsan biriktirmeyi bırakıp "insan" kalmaya odaklandığımızda, menfaat zincirlerini kırıp samimiyetin o zor ama huzurlu yoluna saptığımızda iyileşeceğiz. Aksi takdirde, bu ışıltılı ekranların altında, her geçen gün biraz daha kuruyarak yok olup gideceğiz.
Şimdi soruyorum size;
Ekranı kapattığınızda,
o karanlık camda yansıyan yüzünüz gerçekten gülüyor mu?

